DEVEKUŞU KABARE'Yİ NEDEN SEVERSİN?

Yazar:
Bundan 20 sene önceydi... O zamanlar yaz tatilim vardı ve ben tatillerimi köyde geçirirdim. Ben hiç akdeniz kıyılarında simitle, kollukla yüzmedim. Ya da ne bileyim bizim deniz kenarında bir yazlığımız yoktu. Biz köyümüze giderik. 3 tane akran kuzenimle birlikte büyüdük. Tek odada yer yatağında koyun koyuna yattık (rahmeli dayım belli bir yaştan sonra olayın ciddiyetinin farkına vardı ve yer yatağında birlikte yatma ritüelleri bitti).





Bu yaşlarda bizim dışarıda bir çok eğlencemiz olurdu. Futbol oynamak, derede yüzmek, böğürtlen veya çilek toplamak, eriğe dalmak, İsmail Dede'nin fındıklarını çalmak gibi. (düşünüyorum da bunları yapamayan o kadar çok çocuk varki bu dönemde... Çok acı) Heyecan ve avantürle dolu aktivitelerimiz vardı. Eve girip banyoda iyice mayıştıktan sonra ise misafir odasına girerdik hepimiz... İşte o zaman, o kasetleri hem elimize hem aklımıza aldık. Tekli bir kasetçalar hatırlıyorum. Sony marka. Yasaklar kasedi vardı. Allah'ım o ne büyük keyif!! Taş Devri, Yasak Aşk, Minik Kelebek geri sarıp sarıp dinliyoruz. Salyalar saçarak gülüyoruz. Kaç defa dinledim kaç defa esprilerini tekrar ettim bilmiyorum... Şu anda insanlar beni sempatik eğlenceli birisi olarak değerlendirirler ki bunun en büyük kaynağı bu kasetlerdir...

Peki 20 senedir aralıksız dinlediğim bu oyunların nesi vardı? Bir kere genel itibariyle en ciddi espri kaynağı olan ironiyi inanılmaz kullanıyorlar. Patronuna “hoşgeldin Abdulkadir” diyen çaycıya patronun “ hoşgördük Hazreti Hüseyin” demesi ya da ''Dağ başında mı yaşıyor bu kelebek?!'' diye soran denetleme memuruna, "Tabi, kelebek dediğin İstiklal Caddesi'nde yaşar" diyen öğretmen bunların en göze batan örneklerinden sadece birkaçı... Bunların yanında çok ciddi cesaret örnekleri var. Mesela, yayın yasağı skecindeki öğretmenin tavrı, ya da zurna gibi sarhoş adamın “yaptım çift kağıtlı bir sigaralık, mis gibi buldum kafamı ağbiiiciiim” demesi bugün benim diyen sanatçının sahnede yansıtamayacağı bir durumdur. Bununla birlikte, argoyu küfürü tadında kullanmak, laf sokmanın ağababası, konuyu direkt olarak anlatması, sıkmaması ve harika oyunculuk.


Tabi Metin Akpınar ve Zeki Alasya.... Dünyanın en komik ciddisi Zeki Alasya, her rolde ama özellikle hafif efemine erkek rollerinde hayret uyandıran şeyler yapan Metin Akpınar, Selim Naşit Özcan, Selma Sonat, Nevra Serezli, Mahallenin Muhtarları'nda kendini ziyan eden Cihat Tamer ve son olarak bence resmen göz ardı edilmiş kusursuz bir tiyatrocu, bir yetenek abidesi Nezih Tuncay. Hangi birini anlatayım bilemiyorum... Aşk olsun oyununda “İlk Gece” skecindeki” Yayın Yasakları” skecindeki denetçi memur, “Tatil Yasakları” skecindeki Selim Naşit ve Metin Akpınarın zirvesi (özellikle sütyen çıkardığı bir sahne vardır ki değme pandomim sanatçısının osuruğunu düğümler) , “Yasak Aşk” ta ki Doğramacı İhsan, beyoğlu beyoğludaki “tüccar” kemençeci Onnik., “Kız İsteme” skecinin tamamı say say bitmiyor ki hepsi kusursuz.
Biliyorum hiçbiri gelip burada bunu okumayacak ama benim şu anki pek memnun olunmayacak hayatımda çok eğlenmemi dolayısıyla mutlu olmamı sağlayan tüm Devekuşu Kabare oyunlarına, karakterlerine, yazarlarına minnettarım...

“Kelebek uçsun, istediği boku yesin, ondan sonra “kanun namına dur ! “deyince durmak ne demek...”  
Sonraki Kayıt Önceki Kayıt Ana Sayfa